Doğumundan ve 3 yaşında koşmaya başlamasından bu yana seneler geçti. “Uzak ve yakın” geçmiş (ve gelecek) sezonlar, kumda çok daha iyi ve istikrarlı Arap atlarının ismini yazabilir bültenlere ama “Kum Pist ve Arap Atları” denince benim aklıma ilk önce Ağakaraca gelir.
1995’te doğdu Ağakaraca. Babasi Volga 2, annesi ise 25. Sahra’ydı. Kafayı orjinle bozmuş olanların bir kısmı, kendisinden bir sene önce piste gelen ekurisi Kızıldeli’nin taylığına bakarak, onunla “ana-baba bir kardeş” olan Ağakaraca’ya çok sempatik yaklaşmıyorlardı. Zira Kızıldeli, ilk yarışını kazanıp, direk olarak maidendan çıkmasına rağmen, sezonun diğer yarışlarında tabelaya bile girememişti. Bizim de dahil olduğumuz “Kafayı kırmış” bir diğer orjin delisi grup ise, 25. Sahra’nın kum veya çim farketmeksizin “çok koşan” (buradaki “çok” kelimesi “iyi” anlamındadır. Çocuk yaşlarda baslayan ganyan maceramızda senelerce yanlış anlamışızdır) bir yavru çıkarmadığında ilk grupla hemfikirdiler ama Volga 2 denince akan sular duruyordu. Öncelikle Kızıldeli, bütün yarışlarını çimde koşmuştu. Bu bir Volga 2 yavrusuna tam manasıyla ölçü olamazdı. Gerçi Kızıldeli, İzmir sezonunda tabelaya yanaştığı ve içeride olduğu yarışlarda bile muhtelif atlardan “uzak” yiyerek kumda da gitmediğini gösterecekti ama asıl argüman, aynı babanın yavruları olan; 1992 jenerasyonundan Brother III ve Hastay, 1993’den Deli Mavi ve 1994’den de Sertay’ın başarısıydı.
Brother III, Ağakaraca’nın koşmaya başladığı 1998 sezonunu mükemmel geçirdi. İzmir’de tabelanın abonesi oldu. Vasat jokeyi Ali Rıza Yıldız ile, kendisinden sınıf atlara (Göktuluy, Göktuğ, Şövalye, Bilgin) zor anlar yaşattı. Osman Hattat’ın meşhur Asyel’ini geçtiği yarışta, 4 lira küsür ganyanına rağmen çok can yaktı.
Yukarıdaki dörtlünün en hası olan Hastay, 1996 Adana sezonunda, Akın Özdeniz’le beraber, kum pisti Timurhan’a ve Nurtay’a dar etmişti. Aynı sene İstanbul’a döndüğünde ise butun kayıtları; çim piste ve ondan da önemlisi, Yavuzhan’ın koştuğu koşulara yapıldı. Önceki yazılarımızda bahsettiğimiz şampiyon Yavuzhan’ın çok yorduğu atlardan birisi oldu Hastay ve o sezondan sonra bir daha da koşmadı ama kolay lokma olmadı. Dört yarış üst üste çok az aralarla kaybetti. Bu dörtlu serinin ilk yarışında “bir baş bir burun” arkada üçüncü oldu. Son üç koşuda ise sırasıyla burun, baş ve burun farklarıyla ikinci oldu. 24 yarışlık kariyeri boyunca yalnızca bir kez tabeladan düştü. Yavuzhan’a direndiği bu yarışlar nedeniyle hep saygıyla anıldı.
Deli Mavi, aslında bizim tezimize uygun bir at değildi orjin tartışmasında. Zira bütün yarışlarını çim pistte kazanmıştı ama 1997 Istanbul sezonunda göz doldurmuştu. Mirhat’in uzak ara birinci bitirdiği (normali de budur) 2800 metre yarışında üçüncü olduktan sonra, ağır çimin 2400 metresinde Kartalbey ve Nurtay gibi klasik kum atlarını geride bırakarak kazanmıştı ki “Çim yağmurdan az çok kuma dönuyor. Bu at çimci, yetiremez kumculara” denen bir yarıştı bu. 10 gün sonraki diğer yarışta ise, bu sefer 1900 metre çim pistte, şampiyon Tunca’nın (babası kadar olamasa da) şampiyon yavrusu Tunca’ya 1,5 boy kadar saldırıp ikinci olmuştu.
Sertay ise bambaska bir attı. Taylığında üç ayrı şehirde ve iki ayrı pistte, dört yarış koşup, hepsini kazanan baska bir örnek var mıdır, bilmiyorum. Geçtiği atlar, çok da mühim değillerdi belki ama böyle başlangıç yapanlar, kofti çıkmaz kolay kolay. Nitekim Sertay da öyle çıkmadı. Ağakaraca’nın yarışmaya başladigi, 4 yaşlılığında da ilk iki yarışını kazandı. Sonrasında, açık gruplarda olmasa da bir altında, hep plase ve tabela atı oldu. Yirmiden fazla yarış kazandı. Bu yazının esas konusu Ağakaraca’yla başa baş mücadele etti, hatta bir keresinde geçti. Beraber koştuklarş yarışlarda, Tamerinoğlu’na, Odin’e, Şirinoğlu’na, Odinhan’a hiç ezilmedi. Nasıl başladıysa öyle bitirdi. Adana’da koştuğu son 5 yarışı da birinci bitirdi ve pistlere veda etti.
Ağakaraca’dan ziyade “Volga 2 Yavruları” gibi bir yazı oldu ama bunları yazmadan, “Neden taylığından beri kuma gideceğini düşündüğümüzü” anlatmadan, Ağakaraca’yı anlatmak olmazdı. İstatistiklerle başlayalım.
133 koşuda; 38 kez birinci, 30 kez ikinci, 19 kez üçüncü, 22 kez dördüncü oldu.
Bu kosuların çim piste düşen payı; 65 yarışta, 10 birincilik, 14 ikincilik, 10 ücüncülük, 14 dörduncülük oldu.
Ve şampiyon olarak anıldığı pistte ise; 68 yarışta, 28 birincilik, 16 ikincilik, 9 ücüncülük, 8 dördüncülüğe imza attı.
Yukarıda Sertay için “Taylığında üç ayrı şehirde ve iki ayrı pistte, dört yaris koşup, hepsini kazanan başka bir örnek var mıdır, bilmiyorum” demiştim. Diğer şartları karşılamayan ama ilk dört yarışını kazanan bir attı Ağakaraca. İlk iki yarışını Ertül’ün pilotluğunda, önce çim, sonra da kum pistte kazandı. Hafif pistte koşmasına rağmen, 1200 çimde 1.22 derece yapmasına bazıları burun kıvırdı ama ilk yarışında ne bekleniyordu, bugün bile hala anlamam. 1.17 mi yapsaydi? Nankör herifler...
Burun kıvıran arkadaşların kıvrılan yerleri ikinci yarışta kaçacak delik aradı. Ağakaraca, 57 kilo koştuğu bu 1200 kum yarışını, kendisinden 10 kilo eksik bir atın önünde kazandı. Her ne olursa (yani arkadaki ne kadar kötü at olursa olsun), hele taylıkta 10 kilogram çok önemli bir farktır. Şöyle anlatayım; rahmetli Gültekin Alpay, “Normal şartlar altında, 10 kilo 30 saliseye tekabül eder ki bu da aşağı yukarı 1 boyluk fark demektir” derdi.
Ağakaraca’nın ücüncü yarışı, bu işin meraklılarına dudak uçuklatan bir yarış oldu. Nedeni ise çim pistte ilk yarışında yaptığı derecenin daha iyisini, kum pistte yapmasıydı. Ayrıca son 800 metresini de çimden hızlı koşmuştu. Yani alabildiğine kaçarak apaçi gibi değil, sonlara da bırakarak akıllıca bitirmişti (Dudak uçuklatmasının teknik izahatine gelince; çim pist normal şartları ihtiva ettiğinde, her zaman kumdan 2-3 saniye daha hızlı koşulan bir pisttir. Çim pist hafif olduğunda ise bu farkın üzerine 0.5 saniye daha eklemek gerekir) Daha üçüncü yarışta bunu görmek milleti şaşırtmış, ilk paragraflarda bahsettiğim “Bu at kuma gitmez”cilerin burunlarının yanında, dudakları da bir yere kaçmıştı.
Dörtlü serinin son yarışı, yine bir kum yarışıydı. Ağakaraca bu yarışı da kendisini hiç sıkmadan uzak ara kazanarak, “Kumda var ya kumda. Adamın anasını ağlatırım oğlum ben. Kralınızı tanımam” diyordu. İşin kum tarafı boyleyken, bu son yarıştan sadece 10 gün sonra, çim piste geldiğimizde Ağakaraca’nın forsunun burada pek de geçerli olmadığını görecektik.
Devirhan, sezona Adana’da, Mahmut Zelyurt’la başlamış bir diğer Volga 2 yavrusuydu. Starttan normal çıktığı iki kum yarışını birinci bitirmiş, tereddütlü çıktığı diğer iki koşusunu ise; birini az, diğerini uzak farkla olmak üzere geride tamamlamıştı. Özellikle iki boy gec çıktığı kısacık (1000 Metre) kum koşusunda, sadece yarım boy geriden potaya girmesi “Düzgün çıkarsa kumda Ağakaraca’yı yalar bu” şeklinde düşünenlerin sayısını arttırmıştı. Düşünülen olmadı, çünkü Devirhan bir daha hiç bir zaman kumda koşmadı. İstanbul’da ilk dördü Sadettin Boyraz, son üç tanesi ise Halis Karataş ile olmak üzere yedi çim kosusunda yer aldı. Arap atı tarihinin en görkemli tay performanslarından birinin sergilendiği ama bir o kadar da “ileri yaşlarında hayal kırıklığı yaratan at bolluğu” yaşanan bu İstanbul sezonunda Ağakaraca; kardeşleri Devirhan ve Tamerhan’ı (Evet, o da bir Volga 2 yavrusuydu), çimde bir kere bile geçemedi. Peki hiç çim yarışı kazanamadı mı? İstanbul’da kazandığı üç koşudan ikisi çim pistteydi ama nispeten çok zayıf atlara karşı koşulan yarışlardı bunlar. Navaron, Kartay, Dostkaraca, Ağakılıç gibi atlar, sınıf değillerdi. Ağakaraca’nın krallığının sadece kum pistle sınırlı olacağının imzasını kardeşleri Devirhan ve Tamerhan atmıştı adeta.
İstanbul sezonunu, Altaha’nın arkasındaki bir çim mağlubiyetiyle kapatan şampiyon, önce Ankara’ya gitti. Kesin kazanır denen yarışı, Ankara’nın sert ve ters pistine yenilerek üçüncü bitirdi. “Ulan İstanbul bu atı yıprattı mı, nedir? Kumda bile kazanamadı” diye düşünenler, yanıldıklarını İzmir’de anlayacaklardı. Ağakaraca, 4 yaşlılığına doğru koşar adım gittiıi İzmir’de, mağlubiyeti galibiyetinden daha fazla olan bir sezon yaşayacaktı ama bu sezondan sonra kimse herhangi bir kum yarışını onu yazmadan geçirmeyecekti.